| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
Yazar üzerine 1932 yılında Bulgaristan’ın Kavarna kasabasında dünyaya gelen Paraşkev Paruşev, Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi mezunudur. Gazetecilik mesleği yanında yazar, çevirmen olarak da çalışan Paruşev, Türk yazarlarından Reşat Nuri Güntekin, Orhan Kemal, Aziz Nesin ve Haldun Taner’le ilgili yazılar yazmış; Bulgaristan’da Türkçe basılmış iki ciltlik “Türk Hikâye Antolojisi”ni düzenlemiştir. Bundan başka Bulgarca basılmış “Günümüzün Türk Hikâyecileri” kitabının derleyicisidir. Daha sonra da, “Yeni Türk Şiiri Antolojisi” üzerinde çalışmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin ellinci yılı dolayısıyla yazdığı “ATATÜRK Demokrat Diktatör” Sofya’da 1973 Kasım’ında yayınlanırken aynı tarihte Türkiye’de de Türkçe baskısı yapılmıştır. Çevirmen üzerine Bu kitabın çevirisini yapan Naime Yılmaer, yerleşik bir Türk ailesinin kızı olarak Bulgaristan’ın Burgaz kentinde dünyaya geldi ve eğitiminin büyük bölümünü Burgaz ve Filibe’de tamamladıktan sonra 1950 yılındaki büyük göçle Türkiye’ye geldi. Yüksek öğrenimini İstanbul’da yaptı. Bulgarca ve Rusça’dan otuzun üzerindeki yapıtı Türkçeye kazandırdı. Birçok kez baskı yapan bu kitaplardan bir bölümü akademilerde yardımcı ders kitabı olarak da okutuldu. Naime Yılmaer, evli ve iki çocuk annesidir. BU KİTABI NEDEN YAZDIM? (Bu önsöz, yapıtının Türkçeye çevrilişi dolayısıyla yazarın kendisince doğrudan doğruya Türkçe olarak yazılmıştır. Bu nedenle de üzerinde hiçbir düzeltme yapılmamıştır. Çev.) Böyle bir sorunun cevabının daha ilk cümlesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün insan olarak, teşkilâtçı olarak, ihtilalci olarak, barışçı olarak sıfatlarından bahsetmek gerekir ki, bu büyük adamın hatırasına kalbinin en samimi köşesini ayıran Türk okuyucusuna bunları anlatmak beni biraz güç duruma düşürüyor. Değil Türkiye’de, Bulgaristan’da, Balkanlar’da, Avrupa ve dünyada dahi Mustafa Kemal’in ismini duymayan okur kalmadı dersem yanlış olmasam gerek. Atatürk, bitmeyen bir konudur. Atatürk hakkında bunca kitap yazılmıştır, başkasına ne lüzum var diyenler yanlış olurlar. Bu konuda dramatik hadiseler, büyük askerî kabiliyetler, kehanete varan uzağı görürlüğün yanı sıra çok zengin bir insan dünyası, elde edilenle yetinmeyen ve hep ileriye gitmek isteyen sonsuz bir çalışma gücü, sönmeyen bir ihtiras var. Zengin bir insan ruhu var. Türk halkının bu büyük evlâdına karşı sevgi ve saygı neye dayanmakta, nereden doğmaktadır? Senelerce önce Atatürk üstüne araştırmalar yaparken ve daha sonra kitabımı yazarken hep bu sualle karşı karşıya geldim. Çünkü insan, Atatürk’ün hayat ve davasına daldıkça, derinleştikçe bu büyük adamın yeni yeni yanlarını keşfetmiş oluyor. Zannımca Atatürk, bütün yanlarıyla tam araştırılmış, değerlendirilmiş değildir. Dünyamız birçok ünlü siyaset adamı tanımakta, hayatları üstüne yazılar yazılmaktadır. Birinin askerî kabiliyetinden hayran olmakta, başkasının politik alanda maharetinden saygı ile konuşmakta, üçüncü birinin devrimci gücünden saygı ile bahsetmekteyiz. Fakat bunların arasında aynı zamanda saygı, sevgi ve hayranlıkla anılan simalar azdır. Atatürk işte bu ikinci grup insanların arasında yer almaktadır. Atatürk sırf kendisini idarenin başına getirmek, sultanın yerine geçmek için mücadele etmemiştir. Tarihin gelişmesinden doğru teşhisler çıkararak bütün kabiliyet, ihtiras ve hattâ hayatını mücadeleye adamış Mustafa Kemal, Türk halkını Osmanlı Orta Çağ koşullarının boyunduruğundan kurtarıp muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak istemiştir. Bunun için Türk halkı onu sevmiştir ve sevecektir. Bütün bunların yanı sıra Atatürk’ün umum insaniyet fikir ve davranışlarını görmemek olamaz. Birçok devlet adamından farklı olarak o, Türk halkının yükseliş ve ilerleyişini başka halkların hesabına olmasını hiçbir zaman düşünmemiştir. Tam aksine Atatürk, Türk halkına bugünün dünyasında lâyık bir yer aramış, yani Türk halkının yükselişini öteki halkların yükselişiyle el ele yürümesini önermiştir. Atatürk geleceğe dönük, ilericiliğe ve gelişmeye bağlı bir devlet adamıdır. Ancak böyle bir insan “Dünyada barış, yurtta barış!” sloganını ortaya atabilirdi. Atatürk Balkanlar’da olsun, Avrupa’da olsun, barış ve dostluk içinde yan yana yaşama ve işbirliğinde çalışma müjdecisidir. Bunun için dünyamız, Atatürk’ü saygı ve sevgiyle anmaktadır. PARAŞKEV PARUŞEV KİTAPTAN BİR ALINTI (...) Mustafa, öğreniminin ilk günlerinde üstün bir başarının yanı sıra, kimi İslam törelerine karşı umulmaz bir direniş gösterdi. Yere bağdaş kurup oturmaya, dizi üzerinde yazı yazmaya katlanamıyordu. Yabancı çocukların gittikleri okullarda durum böyle değildi. Öğretmeni Emin Efendi, bu söz dinlemez öğrencisini kovmamak için kendini zor tutuyordu. Bir gün dayanamayıp Mustafa’ya: “Neden oturmuyorsun?” diye sordu. “Dizlerim ağrıyor.” O günkü anlayış içinde bu sözler, bağışlanmaz bir saygısızlıktı. Öğretmeni: “Hemen otur!” diye öfkeyle haykırdı. Mustafa, gözlerinde büyük bir şaşkınlıkla inanmazlık okunan arkadaşlarının önünde yerinden kıpırdamadı. Beyaz yüzüne güçlü bir kızartı yayılıyordu. Dişleri arasından konuştu: “Oturmayacağım!” Emin Efendi çileden çıktı. Bu, gerçek bir başkaldırıydı. “Demek bana karşı geliyorsun, öyle mi?” Karşılık gecikmeden verildi: “Evet, karşı geliyorum!” Öteki çocuklar da sanki bu karşılığı beklermiş gibi ayağa fırlayıp hep birden dizlerinin ağrıdığını söylediler. Öğretmen şaşırıp kalmıştı. Yaptığı tek şey bu istenmedik olayı unutmak oldu... KİTABIN SON BÖLÜMÜ YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ Mustafa Kemal, son soluğuna değin gençliğinin düşleri ile yaşamıştır. Zor günlerinde, başarılarda, düşünceli ve tereddütlü anlarında, gençlik duygusallığından kurtulamamıştır. Onun için hayat, “ileriye doğru bir hareket”tir. Toplumun ilerlemesinde, derine inmekten çok, doğal, içten gelen sezgileriyle hareket etmiştir. Önsezi, Mustafa Kemal’in en güçlü silahı olmuştur. Elde ettikleri onun için sürekli olarak cılız bir avuntudur ve bakışı sürekli olarak ileriye çevrik olmuştur. Şöyle demektedir: “Bana, yaptıklarımdan değil; yapmam gerekenlerden söz edin... Devrimin gelişip olağanüstü olması gerek...” Savaş ataklarına, çok düşünmesi yanında bütün riski de göz önüne alarak girişmiştir. Otoriteyi de ünü de sağlamış, ama çevresine aşılmaz kaleler kurmamıştır. Önemli olduğunu kabul etmektedir; ama kendisinin Tanrı gibi görülmesi karşısında büyük ölçüde üzülerek duygulanmaktadır. Önündeki sultanlar örneği, onu rahatsız etmektedir. “Bu milleti uçurumdan tutsaklık değil, özgür düşünce kurtarabilir.” Mustafa Kemal, bütün devrimlere alttan başlamıştır. Halkla ilişki, onun için saatin kurulması gibi bir şeydir. Bugünün insanı Kemalist Devrim’de, kimi eksik yanlar, tümüyle yetkin olamayan yönler bulabilir, dahası yaratıcısının çelişkilerini görebilir. Ama bu güçlü ruhun hayatını ve davasını, şimdinin görüş açısından görmek en azından haksızlık olur. Mustafa Kemal, kendi gerçeğinin çocuğudur. Onun gücü, bir yıkıntının üzerinde yükselebilmesidir. Osmanlılığın bulanık camından dışarıya bakmayı bilmiş, batan imparatorluğun kişisi olarak, ittihatçıların düşüne kendini kaptırmadan, cumhuriyetin güçlü kurtarıcı çizgilerini yakalayabilmiştir. Mustafa Kemal’de, düşseverlik ile savaşçılık birleşmekte, onun ayrılmaz parçaları olmaktadır. Onun içindeki bu iki duygu eşit güçtedir. Böylece iki uçta da aynı ölçüde başarılı olmuştur; ileri görüşlülüğün değeri, uygulamada şöyle özetlenebilir: “Başardığım için mutluyum.” Sultan olabilirdi. Ama Yıldırım Beyazıt’ın düşüncesi ona yabancıdır. Savaştaki ustalığı, ona emperyalist işgalcileri kovuncaya kadar coşku vermiştir. Mustafa Kemal için üniforma, amaç değil; araçtır. Bu nedenle mareşal giysilerini büyük bir rahatlıkla çıkarmış ve büyük düşüncesini söyleyebilmiştir: “Yurtta barış, dünyada barış.” Her yeni başlangıcın ilk kıvılcımı olmak istemiştir. Bu nedenle de onu “Büyük Petro” ile kıyaslarlar. Yeni ufuklar açma düşüncesi, onu anlatılmaz bir güçle kendine çekmiştir. Eskiye karşı nefreti öylesine güçlüdür ki, Türkiye’yi uygarlık çağının en üst düzeyinde görme düşüncesi ana ilkesi olmuştur. Yeni için savaşında zaman, ona yetmemiştir: Gündüzlerin yorulmaz savaşçısı için, geceler en büyük yardımcı olmuştur. Atatürk, her zaman gençti; bunun için davasını inançla, gençliğe bırakmıştır. | ||||||||||||||||||||||