| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
Bu kitap, mükemmel bir enternasyonalist devrimci olan, Ernesto Che Guevara’nın hayat yolculuğunu anlatmakta. Küba devrimi liderlerinden biri olan Che Guevara, Sovyetler Birliği’nin de büyük dostudur. “Sovyetler Birliği’nin kuruluşunun 50. Yıldönümünü kutlayan bugünün Lenin gençliği, şanlı Ekim savaşçılarının fedakârlık ve kahramanlık geleneğini bütün gücüyle ve saflığıyla korumaktadır. Dostlukla, Fidel Castro. Moskova, 23 Aralık 1972.” Bu sözler; Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri, Küba Cumhuriyeti Devrim Hükümeti Başbakanı Fidel Castro tarafından, SSCB’nin 50. Kuruluş yıldönümü kutlamaları sebebiyle Moskova’da bulunduğu sırada, J. Lavretski’nin “Ernesto Che Guevara” kitabının 1. Baskı nüshalarından birine yazılmıştır. Yazar Josef Lavretskiy; Mimar Ernesto Guevara Lynch ve Doktor Alberto Granados’a, Küba Komunist Partisi Merkez Komitesine bağlı “Ernesto Che Guevara’nın Anısını Yaşatma Komisyonu” Sekreteri Teğmen Luis Alvares Roma’ya, Komisyon çalışanlarına, diğer Kübalı ve Sovyet yoldaşlara bu çalışmaların hazırlanmasında gösterdikleri yardımlardan dolayı minnettarlığını sunmaktadır. KİTAPTAN BİR ALINTI 1969 yılının Şubat gecelerinden birinde, Havana’nın Miramar semtinde Alberto Granodos’un evinin ferah oturma odasında oturuyoruz. Masanın etrafında Don Ernesto Guevara Lynch, Alberto ve ben varım. Zaman zaman Alberto’nun Venezuela asıllı eşi Celia da bizlere katılıyor. Che’nin çocukluk ve gençlik yıllarını anıyoruz. Dışarıdaki tropikal sağanak yağmur pencerelerin arkasını adeta kamçılıyor. Sel suları tüm şiddetiyle villaya vuruyor. Jaluzilerin arasından şimşekler parlıyor. Gök gürlüyor. Sanki yakınlarda bir yerde toplar patlıyor gibi. İyi ki bu kötü hava şartlarında bir çatının altındayız, yoksa dağlarda veya Kübalıların manigua adını verdikleri dikenlerle kaplı çalılık alanlarda bu sağanak yağmura yakalansak ne olurdu diye, ister istemez düşünmeden edemiyor insan. Bilim adamları tropikal kuşağı, hüzünlü olarak adlandırırlar ama tropikal iklimler aynı zamanda korkunçtur da. Tropikal bölgelerde yaşam zor ve çoğu zaman tehlikelidir. Burada yaşamını sürdürmek için cesaret, azim, sağlam bir irade, beceri ve tabii ki şansa ihtiyaç vardır. Che’nin babası yetmiş yaşına yaklaşmış, orta boylu, dinç bir adamdır. Kaplumbağa çerçeveli gözlük camlarının arkasındaki muzip gözleri kurnazca parlıyor. Karakteristik La Plata yerlisi aksanıyla konuşmasından Arjantinli olduğu hemen anlaşılıyor. Bütün Arjantinliler ve Uruguaylılar gibi ifadelerinin arasında ‘che’ söylemini kullanıyor. Uzmanlar Arjantinlilerin, ‘che’ kelimesini Guarani Kızılderililerinden aldığını ve onların dilinde “benim” anlamına geldiğini belirtirler. Ancak Pampa yerlilerinin dilindeki ‘che’, tonlamaya bağlı olarak sürpriz, zevk, üzüntü, hassasiyet, onay ve protesto gibi “insani tutkuları” ifade eder. Bu ifadeye bağımlılığı nedeniyle Kübalı isyancılar, Don Ernesto’nun oğlu Ernesto Guevara’ya “Che” lakabını taktı. Bu lakap, adeta gerçek adı ve soyadını üzerinden çekip attı ve zamanla onun mücadelesinin kod adı oldu. “Che” lakabı, adı soyadıyla bütünleşerek Küba’da ve tüm dünyada Ernesto Che Guevara olarak tanındı. Batista’nın devrilmesinden sonra Guevara, Küba Ulusal Bankasının genel müdürü oldu ve yeni banknotların üzerine “CHE” imzasını koydurttu. Bu tutumu karşı devrimciler tarafından öfkeyle karşılandı. Küba Devrimi’nin zaferinden sonra yeni ismiyle ilgili neler hissettiği sorulduğunda, “Benim için ‘Che’, hayatımın en önemli ve değerli şeyidir, aksi olamazdı zaten; çünkü benim adım ve soyadım küçük, özel ve önemsizdir,” demişti. “Küba devrimi gerillalarından birisi olan oğlumun nasıl Binbaşı Che olduğunu ve Bolivya dağlarına çıktığını anlayabilmek için” diye anlatıyor don Ernesto, “geçmişin perdelerini açmak ve ailemizin atalarını tanımak gerekiyor. Hemen söyleyeyim; oğlumun damarlarında akan kanda İrlanda isyancılığı, İspanyol savaşçılığı, Arjantin yurtseverliği vardı. Belli ki Che’ye bizim asi atalarımızdan bazı özellikler miras kalmış. Karakterinde onu uzak yolculuklara, tehlikeli maceralara, yeni fikirlere çeken bir şeyler vardı. Gençliğimde ben de yerinde duramayan, hareketli birisiydim. Önceleri benim Paraguay sınırında, Arjantin’in uzak bir eyaleti olan Misiones’de yerba mate[1] çiftliğim vardı. Sonra Cordoba’da, Buenos Aires’de ve ülkemin başka şehirlerinde evler inşa ettim, inşaat şirketleri kurdum ama çoğu kez onları batırdım. Kendime hiç servet edinemedim. Başkalarının üzerinden geçinmeye alışık değildim, bu yüzden de başkaları benim sayemde geçindi. Ama ben bundan hiç pişman değilim. Ne de olsa hayatta en önemli şey cüzdan değil, temiz vicdandır. Mali işlerim çok parlak olmasa da, tüm çocuklarım –beş çocuğum var- üniversite eğitimi aldılar; nasıl diyeyim, insan içine çıktılar, ‘adam’ oldular. Ama en çok tabii ki de Ernesto ile gurur duyuyorum, o gerçek bir insan ve tam bir savaşçıydı.” Celia’nın Venezuela usulü hazırladığı sıcak kahvelerimizi yudumluyoruz; gerçek bir “tinto” (sert kahve). “Maalesef size ‘mate’ ikram edemiyorum,” diyor Alberto. “Lanet olası abluka yüzünden onu Arjantin'den getirtmek o kadar da kolay değil. Ama ‘tinto’ da fena bir içki değildir bu yağmurlu gecede, özellikle de eğer masada ‘ekstra seco’ dışında bir şişe de Rus votkası varsa.” Celia bize suçlayıcı bir edayla bakıyor; kocası karaciğer hastası ve doktorlar ona içki içmeyi yasaklamışlar. “Utanarak söylüyorum ki ben içmeyi deli gibi seviyorum,” diye onayladı Alberto. “Ama Che, alkolü hiç sevmezdi. Çok erken yaşta kullanmaya başladığı aromalı anti-astım sigaralarına tutkundu. Küba'da ise tobacco puro tütününü sevdi. Bunun kendisini astım ataklarından kurtardığını iddia ederdi. Kaliteli tütünün ne olduğunu gerçekten iyi bilir ve neredeyse hiç durmadan içerdi.” “Yani genç adam…” diye hikayesine devam etti Don Ernesto. “Daha önce söylediğim gibi tarihin derinliklerine dalmamız gerekir. Bir tarihçi olarak bu sizin için daha faydalı olacaktır. Batista devrildiğinde ve Che, üne kavuştuğunda gazeteler Che hakkında saçma sapan her türlü şeyi yazmaya başladılar. Hatta bazı gazeteciler Che’nin Arjantinli olduğundan bile şüphe duydular. Kendini Arjantinli gibi gösteren bir Rus olduğunu iddia edenler bile çıktı. Ama biz Arjantinlilerin ve dahası ülkemizin, köklerini daha çok Avrupa’dan gelen nüfus oluşturuyor. Che, benim tarafımdan on ikinci, anne tarafından ise sekizinci nesil Arjantinlidir. Belki de ülkemizde bizden daha eski kökleri olan bir Arjantinli bulmak zordur. İzin verirsen atalarımızdan başlayayım: İspanyol geleneklerine göre iki isim taşırız. Babası olarak ben Guevara, annesi Lynch. Babamın ataları olan İspanyollar, henüz sömürge döneminde Arjantin’e göç ederek Şili ve Mendoza il sınırına yerleşmişler ve burada tarımla uğraşmışlar.[2] Bildiğiniz üzere Mendoza, geçen yüzyılın başlarında General Jose de San Martin’in özgürlük ordusuna üs olarak hizmet etti. Arjantin’in İspanyol sömürgesi olmaktan kurtuluşu da onun komutasında gerçekleşti. San Martin ordusu, Mendoza’dan Şili’ye geçerek orayı İspanyol işgalcilerinden temizledi ve arkasından Peru Krallık Vekilliği başkenti olan Lima’yı da işgalden kurtardı. Bu esnada Arjantin’de iç savaş alevlendi, San Martin istifa etmek zorunda kaldı. Peru’nun nihai kurtuluşu ise Simon Bolivar ve Mareşal Sucre komutasındaki Kolombiya Birlikleri tarafından gerçekleşti. Arjantin’deki iç savaş, 1829’da General Juan Manuel de Rosas’ın Buenos Aires yönetimini ele geçirmesi ile birlikte son buldu. Buenos Aires’ın zengin besi çiftliği sahipleri tarafından desteklenen bu zalim, kendine düşman gördüklerini acımasızca yok etti, birçok aileyi ortadan kaldırarak mallarına el koydu. 23 sene gibi uzunca bir süre boyunca da iktidarı elinde tuttu. 1840 senesinde Rosas zulmünden kurtulmak isteyen dedem Juan Antonio, abisi Jose Gabriel Guevara ile birlikte Mendoza’dan Valparaiso’ya kaçtı; Rosas, topraklarına el koymuştu. Komşuları teğmen Francisco Lynch de onlarla birlikte Şili’ye kaçtı. Babası Albay Lynch y Arandia, yine despotun emriyle öldürülmüş ve Lynch’lerin topraklarına da el konulmuştu. Lynch soyunun Arjantin kolunun başlangıcı olan şahıs, bizim Patricio olarak adlandırdığımız İrlanda’lı Patrick'tir. İngiliz hâkimiyetine karşı kurtuluş mücadelesine katılmış biridir kendisi. İşgalci İngilizlere az zarar vermedi Patricio. Onların takibinden kurtulmak için İspanya’ya, oradan da o zamanki adı La Plata Valiliği olan Arjantin’e kaçtı. Burada, Mendoza’da devasa bir çiftliğin varisi olan varlıklı bir melez bayanla evlendi. Bunlar XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, İspanyol sömürgeciliği döneminde olup biten olaylardır. Şunu unutmayın delikanlı; Francisco Lynch, benim annemin babasıdır. Bakın şimdi olaylar nasıl gelişecek, dinleyin: Francisco Lynch iş arama nedeniyle tüm Şili’yi dolaşır, kıtamızın en uç noktası Macellan Boğazı’na kadar gider. Daha sonra komşu Peru’ya geçer; orada koleraya yakalanır. Peru’dan sonraki durağı olan Ekvador’da suçiçeği geçirir. Ekvador’dan Valparaiso’ya döner ve Guevara kardeşlerle karşılaşır. O dönemde Valparaiso, Rosas muhalifi Arjantinli sürgünlerin çokça bulunduğu bir yerdi. Aralarında, sonradan Arjantin Cumhurbaşkanı olan yazarlar, Domingo Sarmiento ve Bartolomé Mitre, ülkemizin ünlü demokratlarından biri olan Fransız ütopistlerinin propagandacısı Juan Bautista Alberdi de vardı. Bunlar, Rosas’ın cinayetlerini yerel basında ifşa ediyor ve ona karşı mücadele ediyorlardı. Fakat o sıralarda Rosas’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğu sağlamdı ve kendisini devirme teşebbüsleri cüretkâr muhaliflerin ölümleri ile sonuçlanıyordu. Bir gün, 1848 yılı başlarında, Lynch ve Guevara kardeşler Sarmiento’daki Valparaiso kafelerinin birinde Arjantin’in son haberlerini tartışırken, yurttaşları Jose Carreas nefes nefese kafeye dalar ve sansasyonel bir haber verir; Kaliforniya’da olağanüstü altın madenleri keşfedilmiştir! Carreas, hiç beklemeden oraya gitmeyi teklif eder. Bu “aşağılık metal”i elde etmek, vatanseverleri silahlandırarak Rosas’ı devirmeyi kolaylaştırabilirdi.(...) [1] Yerba mate: Paraguay çayı. Güney Amerika'ya özgü küçük bir ağaçtır. Yapraklarından elde edilen mate çayı, kafein ve teobromin gibi uyarıcılar içermektedir. (Çev.) [2]Aslına bakılırsa Che, şeceresine pek de önem vermiş değildir, şakalaşmak dışında genellikle bu konuya değinmezdi. 1964 yılında Casablanca'dan Maria Rosario Guevara isimli bir senyoranın, ona hangi soydan geldiğini sorması üzerine Che şu cevabı vermişti: “Yoldaş! Açık söylemek gerekirse, atalarımın İspanya'nın hangi kısmından geldiğini bilmiyorum. Onlar, o toprakları ‘anadan üryan’ bir şekilde terk edeli çok oldu. Ve benim şu an aynı durumda olmamanın tek sebebi, bunun uygun kaçmayacak olmasıdır. Sizinle yakın akraba olduğumuzu zannetmiyorum, ancak eğer siz de bu dünyada ne zaman bir adaletsizlik yapılsa buna kayıtsız kalamıyor iseniz, sizinle yoldaşız demektir. Bu çok daha önemli.”
| ||||||||||||||||||||||