Biyografi yazmanın en büyük güçlüğü empati kurabilmektir. Söz konusu olan Jeanne d’Arc ise, empati daha da zordur, zira radikal düzeyde inançlı olmak durumundasınız. Ama, aynı zamanda da bir erkek gibi düşünmek, savaşmak nedir onu içselleştirmelisiniz. Savaş kazanmış kaç kadın vardır, şöyle bir düşünün. Jeanne d’Arc yalnızca müthiş öngörüleri olan bir kadın değildi, aynı zamanda çok yürekli ve açık sözlüydü. Bir kadın için Ortaçağ’da ulaşılabilecek en üst noktaya kadar çıkmış, erkek egemen dünyaya başını öne eğmesini öğretmişti. Fransa’nın ulusal kahramanı olan Jeanne d’Arc’ı kitaplara hapsedemiyorsunuz, bir yerden fırsatını bulup, kaleminizin ucundan kaçıp gidiyor. Böyle sert ve tavizsiz kişilikleri tarih hep yakarak, kurşunlayarak, kafasını keserek yok etmiştir. Bruno’nun yakılması, inancından taviz vermeyişi yüzünden olmuş ise, aynısı Jeanne d’Arc için de geçerli olmuştur. Her ikisi de öleceklerini bildikleri halde, ölüm basamaklarını tırmanırken bile inançlarından taviz vermemiştir. Jeanne d’Arc kadın olmanın zor olduğu bu dünyada, diri diri yakılarak öldürülmesinden 490 yıl sonra katili Katolik Kilise tarafından kutsanmıştır. Bu kitapta O’nun hayatını okuyacaksınız. Başkaldırıyı, inancı, cesareti, gencecik bir kızın koskoca bir ordunun başına nasıl geçtiğini görecek, O’na yöneltilen suçlamalara inanamayacaksınız.
|